Kalbin düşmanı!
Hedefi doğada karşılaştığı tehlike karşısında önündeki 20 dakikayı hayatta kalarak geçirmek olan paleolitik çağ insanı için stres hormonları aslında birer can simidiydi…
Kalbin düşmanı!
Hedefi doğada karşılaştığı tehlike karşısında önündeki 20 dakikayı hayatta kalarak geçirmek olan paleolitik çağ insanı için stres hormonları aslında birer can simidiydi…
Ancak içinde bulunduğumuz milenyumun stresleri böyle gelip geçici değil. Tam tersine sürekli, kronik türden. Daha da kötüsü, fiziksel olmaktan ziyade, zihinsel ve duygusal nedenlerden kaynaklanıyorlar. Durum böyle olunca, bir dönem “hayat kurtarıcı” olarak görev alan adrenalin, kortizon gibi stres hormonları, günümüzde “ölümcül” sonuçlar doğurabilecek birer risk unsuru haline dönüşüyor…
Örneğin enerji versin diye kana karışan ekstra yağ ve şeker, artık hemen yakılamadığından kanda dolaşmayı sürdürüyor ve damarların içindeki yağlanmayı hızlandırıyorlar. Kan basıncının stresle yükselmesi, damar hasarını daha da arttırıyor.
Uzun mesailer, birden fazla işle uğraşma, kariyer endişesi, ev alma, ev satma, çocuk sahibi olma, sonrasında aileyi koruyabilme ve bütün bunların yol açtığı yorgunluğa karşı verilen amansız mücadele. Artık sabahtan akşam yatana kadar kesintisiz stres, hatta gece uykuda bile rahat bırakmayan stres var…
Büyük-küçük, mutlu-üzücü, planlı-plansız bütün değişimler, bedeni ve zihni uyum gösterme zorunluluğu içine sokuyor, bu da bizde stres yaratıyor. Değişimler sık sık ve hızlı şekilde gelişirse, kalp için stres unsuru oluyorlar.
Washington Üniversitesi’nden Dr. Thomas H. Holmes, hastaneye yatırılan kişilerin, bu yatışın hemen öncesinde, yaşamlarında bir ya da daha fazla değişim olduğunu göstermiş. Hatta bu değişimler için bir skorlama yapmış. Anne baba kaybı ve boşanma en yüksek puana sahipler. Üstelik, tatile çıkma ve evlenme gibi olumlu değişimler de stres skorlamasında yerlerini almış…
Stresle mücadelenin sırrı ondan kaçmak değil. Stresi yaşamımızdan silemeyiz. Çünkü stres, değişimin doğal bir sonucu ve değişim sürekli olduğuna göre stres de var olacak. Bu durumda onu idare edebilmeyi öğrenmek gerek.
Aslında stresi yaratanın, olayın kendisinden ziyade, sizin olaya vereceğiniz tepki olduğunu unutmayın. Bu yüzden olayları nasıl algıladığınız çok önemli. Olaylara takılıp kalmamayı başarabilmek bu noktada devreye giriyor. Yaşamla beraber hareket etmeyi sürdürebilmek gerek.
Doç. Dr. Ayşe EMRE
Kardiyoloji Uzmanı