Bugun...


Coşkun BEL

facebook-paylas
Salgına karşı 5 yıl önce uyarmıştım
Tarih: 10-07-2023 13:39:00 Güncelleme: 10-07-2023 13:39:00


Şimdi günümüz Türkiye’sine bakalım…

Yıl: 2021 
Aradan tam 98 yıl geçmiş…
Bulaşıcı salgın hastalıklara karşı hazırlıklı mıyız?
Elimizde aşımız var mı?
Ben anlatmaya devam edeyim. Kararı siz verin…
Değerli okurlarım…
Kaderin cilvesine bakar mısınız?
2021 yılında, Çin’den büyük umutla korona aşışı beklerken, 27 Temmuz 1938 tarihinde, yani 83 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, aşı yardımı talep eden Çin’e kolera salgını nedeniyle 1 milyon doz aşı gönderdi…
Çünkü 1928 yılında kurulan dünyaya örnek olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde kendi aşımızı üretiyorduk…
Refik Saydam’da tifo, kolera, veba, dizanteri, boğmaca, tetanoz, kuduz, grip, BCG (verem), çiçek gibi bulaşıcı hastalıkların 17 farklı türüne ait aşı üretiyorduk.
Bu ürettiğimiz aşılar nüfusumuzun aşı ihtiyacını rahatlıkla karşıladığı gibi bazı ülkelere de aşı ihraç ediyorduk…
Fransa, İngiltere, ABD’ye çiçek aşısı, Çin’e ve Mısır’a da kolera aşısı gönderdik…
O günkü şartlarda aşı ve serum üretiminde öyle ileri düzeye gelmiştik ki, 1937 yılında dünyada ilk olarak akrep serumu üretmeye başladık.
Peki ya sonra?
Kurumsal bir kimliği ile dünyaya örnek olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’ne 1990’lı yıllardan sonra gerekli yatırımlar yapılmadı…
Gelişen teknolojiye uygun yatırımların yapılmaması; Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün, her geçen gün mum gibi eriyerek yok olmasına neden oldu.
Burada yok edilen sadece Refik Saydam değildi. Refik Saydam ile birlikte bir asırlık aşı tecrübesi de yok edilmiş oldu.
Gelişen teknolojiye uygun yatırımlar yapmak yerine, 1998 yılında aşı üretim faaliyeti durdurulan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü, 2011 yılında tamamen kapatıldı.
Oysa 40 milyon dolarlık bir yatırımla teknolojiye uygun çok modern bir ‘Aşı Üretim Merkezi’ kurulabilirdi. 
Ancak dış ülkelerden çok daha ucuza aşı getirilebileceğinin hesabını yapan yetkili makamlar, ülkemize böyle bir yatırım yapmadı.
Değerli okurlarım. Saçını başımı yolasım geliyor…
Neden mi?
40 milyon dolarlık bir harcamadan kaçındık ama…
Bugün yurt dışından ithal ettiğimiz difteri, boğmaca, tetanoz, kızamık, tüberküloz, grip, Hepatit B gibi rutin aşılara her yıl 200 milyon dolar ödüyoruz.
Asırlık bir aşı tecrübesine sahip olan Refik Saydam’ı yaşatsaydık eğer; korona aşısında dünyadan çok daha iyi noktalara gelebilir, kendimize ait yerli aşımızı çok daha kısa sürede üretebilirdik.
Değerli okurlarım. Biraz düşünelim…
Ülke olarak düştüğümüz duruma bakar mısınız?
Nereden nerelere geldik?
Bir zamanlar aşı gönderdiğimiz Çin’den, 83 yıl sonra umutla aşı bekliyoruz…
Soruyorum. Başarı bunun neresinde?
30 yılı aşkın süredir ülkemizin sağlık sorunlarını ve çözüm yollarını iyi bilen bir gazeteci olarak başımıza gelecek olan bu tehlikeyi çok daha önceden öngörerek yetkili mercileri yani ülkeyi yönetenleri uyarmıştım…
2006 yılında kaleme aldığım ‘Sağlıkta Kırmızı Alarm’ adlı kitabımdan aşı üretiminin önemine dikkat çekmiştim. 
Tam 5 yıl önce aşı konusuna kitabımda uzun uzun değinmiştim. Kısaltarak naklediyorum:
“Refik Saydam’ın kapatılması yanlış bir karardır. Aşı üretimi çok önemli bir konudur. Vakit geçirilmeden Ulusal Aşı ve İlaç Merkezimiz kurulmalıdır. Türkiye’nin ilaca ve aşıya olan dışa bağımlılığına son verilmelidir. Türkiye bunları başaracak kapasitede bir ülkedir… 
Dünyada milyonlarca insanın ölümüne yol açabilecek muhtemel bir salgın durumunda ne yapacağız? Oturup halimize ağlayacak mıyız? Dış ülkelerden aşı mı bekleyeceğiz?
Salgın halinde hiçbir ülke kendi halkına bile yetecek aşıyı zamanında üretemeyeceğine göre, bize zamanında aşı veremeyecekler demektir. 
Böyle bir felaket karşısında dışa bağımlı olmak yerine, “Ulusal Aşı ve İlaç Merkezi” için acilen düğmeye basılmalıdır.”
Değerli okurlarım…
İşte tam 5 yıl önce böyle uyarmıştım!

Coşkun BEL / Sağlıkta Hapı Yuttuk / Kitaptan bir bölüm

 





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YUKARI