Bugun...


Coşkun BEL

facebook-paylas
Tükettiğimizle övünen bir ülke olduk
Tarih: 10-07-2023 13:45:00 Güncelleme: 10-07-2023 13:45:00


Ne yazık ki, ülkemizin sorunlarını çözecek, ilerlemesini sağlayacak, düşünce, bilgi, araştırma ve projeler üretemiyoruz…

Bilim adamlarımız, tıp doktorlarımız, yaptıkları açıklamalarda yabancı ülkelerin araştırmalarından atıf yaparak konuşuyor, yorumlar yapıyor…
‘İngiltere’de yapılan araştırmaya göre’ veya ‘Amerika’da yapılan araştırmaya göre’ gibi cümleler kullanılıyor.
Ne zaman, ‘Türkiye’de yapılan araştırmaya göre’ diyerek söze başlayacağız? Hangi atılımları yapmamız gerektiğini bu kitabımda uzun uzun dile getirdim. En az 30 yıldır ülkenin sağlık sorunlarına değiniyorum. Bu sorunlardan kurtulmanın yollarını söyleye söyleye dilimde tüy bitti…
O meşhur Atasözümüz gibi: Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az.
Ne acıdır ki ürettiği ile değil, tükettiği ile övünen bir ülke olduk.
Cerrahi operasyonlarda kullanılan 3 milyon dolarlık Da Vinci robotlarını, suni kalp pompalarını yurt dışından ithal ediyoruz…
Hastanelerde kullanılan ithal ettiğimiz tıbbi cihazlar bununla sınırlı değil tabii…
Saymakla bitmez…
Ultrason, bilgisayarlı tomografi, röntgen gibi hayati öneme sahip iğneden ipliğe daha pek çok tıbbi malzemeyi yurt dışından ithal ediyoruz. Sadece ithal etmekle kalmıyoruz. Hiçbir cihaz ömürlük değildir. Bu cihazlar arıza yaptığında, yedek parçalarını da ithal etmek durumundayız. Tıbbı cihazların yüzde 85’ini ithal ediyoruz.
Yanlış okumadınız. Yüzde 85’ini…
Allah korusun. Ülkemize bir ambargo uygulansa büyük bir felaketle karşı karşıya kalabiliriz. Milyon dolarlara mal olan hastanelerimizi çalıştıramayız, işlevsiz hale gelir. Yurt genelindeki 1538 hastanenin kapısına kilit vurmak zorunda kalırız.
İşte bu yüzden üretmemiz gerekiyor… 
İthal ettiğimiz pahalı teknolojilerle övünmek bunların reklamını yapmak, marifet değildir. Bunları biz mi keşfettik?
Hayır…
Bilimsel araştırmalara ayıracak yeterli miktarda paramız yok. Ülkemiz borç içinde. Bilim ve teknoloji üretemediğimiz için elimizdeki paramızı pahalı tıbbi cihaz ithalatına harcıyoruz. Yani sizin anlayacağınız, yerimizde sayıyoruz, yerimizde…
Ülkeyi yönetenler bu acı gerçeği ne zaman görecek? 
Ağlanacak durumdayız, ağlanacak! Sarımsağı bile Çin'den ithal ediyoruz…
Tıptan, teknolojiye kadar her alanda yapılan bilimsel kongreler, aynı zamanda ülkemizi iyi bir pazar haline getiriyor…
Nasıl mı?
Anlatayım…
Mesleğim gereği Antalya’da sayısız tıp kongrelerine katıldım. Toplantılara katılım oldukça yoğun olduğu için tıp kongreleri genel olarak Antalya’daki otellerde yapılır. Antalya’daki tesislerin toplam yatak sayıları 500 binin üzerindedir. Kongre için tercih edilen her bir otelin yatak kapasiteleri oldukça büyüktür. Bazı otellerin yatak kapasiteleri 2 bini geçiyor. 
Gerçekleştirilen her kongrede mutlaka büyük fuar alanları oluşturulur. Burada sıra sıra onlarca stantlar kurulur. İlacından tutunuz, hastanelerde kullanılan tıbbi malzemelere kadar her şeyin burada tanıtımı yapılır.
Katıldığım her kongrede bu fuarları gezme fırsatım oldu. Genelde gazeteci arkadaşlarla birlikte fuar alanlarını turluyorduk. Merakımdan tanıtımı yapılan her ilacın, her tıbbi malzemenin menşeine bakıyordum.
Sayısız tıp fuarları gezdim. Ne yazık ki tek bir Türk markasına rastlamadım. Ne kadar acı bir durum değil mi?
İşte üretemeyen Türkiye, bu konuda iyi bir pazar haline geldi. Bu öyle bir pazar ki büyüdükçe büyüyor…
Sağlığa harcadığımız para yılda 200 milyarı geçti. 2023 yılında sağlık sektörü büyüklüğü 170 milyar dolar olarak hesaplanıyor…
Paranın büyüklüğüne bakar mısınız?
Dünyada tıp artık başka bir yöne doğru kayıyor…
Çok daha pahalı tedaviler kapımızı çalacak. Üretemezsek yani pazar olmaya devam edersek, ekonomik olarak bu yükün altından kalkamayız.
Nasıl mı?
Anlatayım…
Önümüzdeki dönemlerde; kişiye özel tıbbi uygulamalar, genetik analizler, gen tedavileri, akıllı ilaçlar, yeni kanser ilaçları ve yeni tıbbi teknolojik cihazlar sağlık alanında yoğun olarak kullanılmaya başlanacak.
Tabii bunları biz üretemediğimiz için yurt dışından ithal etmek durumunda kalacağız. Hastaya uygulanacak olan her bir tedavinin, her bir dozun maliyeti yüzbinlerce doları bulacak…
Bunlar tıp dünyasında iyi gelişmelerdir. Ancak bunları biz üretmek zorundayız. Aksi halde işimiz çok zor…
Eskiden genetik hastalıkların teşhis ve tedavisi yoktu. Tıbbi teknoloji ilerledikçe bu hastalıkların da tedavisi bulunmaya başladı. Ancak bunlar çok pahalı tedavilerdir…
Dünyada, bazı hastalıkların tedavisi için üretilen ve tek dozu 400 bin liradan başlayan ilaçlar var. Hastaya yıllık maliyeti ise 4 milyon lirayı buluyor. Türkiye’de genetik hastalıklarla mücadele eden 7 milyon insanımız var.
Örneğin, çoğunlukla bebeklerde görülen kas hastalığının, SMA’nın (Spinal Müsküler Atrofi) tedavisi için geliştirilen ilacın fiyatı 2 milyon 125 bin dolardır. 
İnsan sağlığı önemlidir. Bir canı kurtarmak çok önemlidir. Hiçbir bebeği, hiçbir aileyi kaderiyle baş başa bırakmamalıyız. Tedavileri için tüm imkanlarımızı seferber etmeliyiz.
Burada asıl sorulması gereken soru şudur: Bu tedavileri neden biz yapamıyoruz?
Savaş yıllarında bile o yoksul halimizle aşı üreten bir ülke, bunları başarabilecek kapasitededir. Yine başarabiliriz…
Birbirinden değerli çok sayıda bilim insanımız var. Ama ne yazık ki bu beyinleri ülkemizde tutamıyoruz. Dünya çapında ses getirecek başarılara imza atma kapasitesi bulunan onca bilim insanımız, izlenen yanlış politikalar neticesinde yurt dışına gidiyor ve oralarda başarıdan başarıya koşuyor.

Coşkun BEL / Sağlıkta Hapı Yutttuk / Kitaptan bir bölüm

 

 





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YUKARI